Elena, her gece aynı rüyayı görüyordu. Büyülü bir bahçede, yüzünü net göremediği bir adamla dans ediyordu. Adamın sesi tanıdıktı ama ona ne kadar yaklaşmaya çalışsa da siluet bulanıklaşıyor, uyandığında her şey kayboluyordu.
Bir gece, şehre yeni açılan eski bir antika dükkânına girdi. İçeride dolaşırken, rafların arasında eski bir cep saati dikkatini çekti. Saatin kapağını açtığında içindeki kazılı ismi okudu: "Adrian". O an kalbinin hızla çarptığını hissetti. Bu ismi tanıyordu… Ama nereden?
O gece, rüyasında yine o bahçedeydi. Ama bu sefer adamın yüzü netti. Adrian… Rüyada ona uzanıp fısıldadı: "Beni hatırladın mı?"
Elena, gözlerini açtığında hâlâ kalp atışlarını hissediyordu. Sabah olduğunda, cep saatini aldığı antikacıya geri gitti. Dükkânın yaşlı sahibi ona garip bir şekilde baktı ve şöyle dedi:
"O saat, kaybolmuş bir aşkın hatırası... Onu elinde tutan kişi, geçmişte yarım kalan hikâyeyi tamamlamalıdır."
Elena’nın aklı karmakarışıktı ama bir şey biliyordu: O ve Adrian, bir şekilde bağlıydılar. Ve bu bağ, sadece rüyalarda değil, belki de zamanın kendisinde saklıydı…
Elena, cep saatini avuçlarının içinde sıkarak bahçeye doğru ilerledi. Ay ışığı, taş patikayı aydınlatıyor, hafif bir rüzgâr geçmişin fısıltılarını taşıyordu. İçinde garip bir his vardı—hem korku hem de bir özlem.
Bahçeye vardığında, rüyalarındaki gibi büyük, sarmaşıklarla kaplı taş bir çeşme gördü. Su berraktı, ancak içinde bir yansıma vardı. Elena eğilip dikkatlice baktığında, kendi görüntüsünün yanında bir başkasının siluetini gördü.
Arkasını döndüğünde Adrian oradaydı. Siyah paltosu rüzgârda hafifçe dalgalanıyordu. Ama gözleri… Yıllardır onun için bekleyen birinin gözleriydi.
“Beni bulacağını biliyordum,” dedi Adrian, sesi bir zaman yolcusunun sabrı ve hüznüyle doluydu. “Ama gerçekleri öğrenmeye hazır mısın?”
Elena başını salladı, kalbi güm güm atıyordu.
Adrian elini uzattı ve cep saatini açtı. İçinde sadece adı yoktu; bir de tarih kazılıydı:
17 Şubat 1892.
Elena’nın nefesi kesildi.
“Bu… imkânsız…” diye fısıldadı.
Adrian gözlerini ona dikti. “Biz birbirimizi yüzyıllardır tanıyoruz, Elena. Ama her defasında kader bizi ayırdı. Bu saat, bizim döngümüzü kırmanın anahtarı. Eğer bu gece doğru kararı verirsen, bu kez ayrılmayacağız.”
Elena’nın zihni sorularla doluydu, ama kalbi ona bir şey söylüyordu: Bu, sadece bir rüya değil, onun geçmişi, onun hayatıydı.
Tam o anda, bahçeyi sis kapladı. Zamanın perdesi bir kez daha aralanıyordu…
Sis bahçeyi sardığında, Elena’nın ayaklarının altındaki zemin titredi. Bir an gözleri karardı ve başı döndü. Kendini serbest düşüşte gibi hissetti. Sonra birden her şey durdu.
Gözlerini açtığında artık modern dünyada değildi. Üzerinde dantel işlemeli uzun bir elbise vardı, etrafındaki bahçe ise şimdi çok daha canlıydı. Çeşmenin taşları yeni gibi duruyordu, havada yasemin çiçeklerinin kokusu vardı.
Elena nefesini tuttu. 1892’deydi.
Tam önünde Adrian duruyordu, ama bu sefer bir yabancı gibi görünmüyordu. Üzerinde eski dönem kıyafetleri vardı, fakat gözlerindeki sevgi aynen kalmıştı.
“Hoş geldin, Elena,” dedi Adrian, nazikçe onun elini tuttu. “Bu defa geçmişi değiştirme şansın var.”
Elena derin bir nefes aldı. Şimdi anlamıştı. Onlar, yüzyıllardır süregelen bir döngüde sıkışıp kalmışlardı. Her seferinde birbirlerini buluyor, ama trajik bir şekilde ayrılıyorlardı.
“Bana her şeyi anlat,” dedi Elena. “Neden her seferinde ayrılmak zorunda kaldık?”
Adrian hüzünlü bir gülümsemeyle başını eğdi. “Çünkü her defasında beni öldürdüler.”
Elena’nın kanı dondu.
“Kim?” diye fısıldadı.
Tam o anda, bahçenin girişinde gölgeler belirdi. Uzun pelerinli, yüzleri örtülü adamlar… Ellerinde hançerler vardı.
Adrian hızla Elena’yı arkasına çekti. “Bu kez seni koruyacağım,” dedi. “Ve birlikte kaderi değiştireceğiz.”
Elena, titreyen elleriyle cebinden saati çıkardı. O an saatin üzerindeki tarih değişti:
19 Şubat 1892 - Kaderin Karar Günü.
Bundan sonra ne olacağını bilmiyordu ama bir şey kesindi: Bu defa, geçmişin esiri olmayacaklardı.
Elena’nın kalbi hızla çarpıyordu. Karanlık pelerinli adamlar yaklaşıyordu ve Adrian’ı bir kez daha kaybetmek istemiyordu. Ama bu sefer farklıydı. Bu defa geçmişi değiştirmek için bir şansı vardı.
Elindeki cep saatine baktı. Kapağın içindeki tarih titremeye başladı, sanki zamanın kendisi yeniden yazılıyordu. Adrian ona döndü ve gözlerinin içine baktı.
“Elena, saati kullan. Döngüyü kırmanın tek yolu bu.”
Elena derin bir nefes aldı ve sezgilerine güvenerek saatin kurma kolunu çevirdi. O an güçlü bir ışık bahçeyi doldurdu. Pelerinli adamlar geri çekildi, bağırarak gölgeler arasında kayboldular.
Zamanın akışı durmuş gibiydi. Çevrelerinde her şey altın renginde bir parlaklığa büründü. Adrian, Elena’nın ellerini tuttu.
“Başardın,” dedi fısıltıyla. “Bu defa birlikte kalacağız.”
Saatin içindeki tarih bir kez daha değişti:
20 Şubat 1892 - Kader Yeniden Yazıldı.
Sis dağıldığında, Elena ve Adrian hâlâ bahçedeydi. Ama artık tehlike yoktu. Dünya değişmişti, döngü kırılmıştı. Adrian onu sıkıca sarıldı.
“Bunca zamandır beklediğimiz an buydu,” dedi Elena, gözleri dolu dolu.
Adrian başını salladı. “Ve artık sonsuza kadar sürecek.”
O günden sonra Elena ve Adrian, geçmişin gölgelerinden kurtulmuş, birlikte yeni bir hayat kurmuşlardı. Ne zaman eski bahçeye gitseler, o büyülü anı hatırlıyor ve birbirlerine olan aşklarının zamanın bile ötesinde olduğunu biliyorlardı.
Ve böylece, zamanın ayırmaya çalıştığı iki ruh, sonunda birbirine kavuşmuş oldu.
🌿 SON. 🌿
--Bu hikaye yapay zeka desteğiyle oluşturulmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder