Mr Artifex'in Gezileri - Belgrad’da 3 Gün: Bir Keşif Yolculuğu-

Benim de daha önce 3 defa bulunduğum bu çok güzel şehri, birde Mr Artifex'ten okuyalım. Keyifli okumalar.

Güneş yavaşça doğarken, Belgrad’ın sokakları uyanıyordu. Şehre adım attığımda, hemen her köşede bir tarih, bir hikaye vardı. Üç gün boyunca keşfedeceğim bu şehir, geçmişin izleriyle, canlı sokaklarıyla ve dostça atmosferiyle beni sarıp sarmalayacaktı.

1. Gün: Belgrad’ın Kalbi - Tarih ve Kültür

İlk günümde Belgrad’ın kalbini keşfetmeye karar verdim. Kalemegdan Kalesi, şehri her açıdan görebileceğiniz, tarihi ve doğal güzellikleriyle büyüleyici bir noktaydı. Kalenin surlarından Sava ve Dona nehirlerinin birleştiği noktayı izlerken, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Bir yanda tarihi kalıntılar, diğer yanda modern Belgrad’ın gürültüsü… Bu zıtlık şehri bir anlamda tanımlıyordu.

Kalenin iç kısmındaki Belgrad Hayvanat Bahçesi’ni gezdikten sonra, Kalemegdan Parkı’nda yürüyüşe çıktım. Çimenler arasında yerel halkın rahatça dinlendiği bu park, huzur dolu bir kaçış noktasıydı. Parkı geçip, Knez Mihailova Caddesi'ne doğru ilerledim. Caddenin iki yanında sıralanan zarif yapılar, Belgrad’ın tarihsel geçmişini yansıtıyordu. Caddede yürürken, içim ısındı. Belgrad’ın kendine has enerjisi her adımda hissediliyordu.

Öğle yemeğini, caddenin sonunda yer alan kafelerden birinde aldım. Ćevapi (kızarmış et köftesi) ve ajvar (biber ezmesi) sipariş ettim. Doyurucu ve lezzetliydi. Gözlerim caddede geçiş yapan insanların arasında gezindiyse de, Belgrad’ın sokak müziği ve gülümseyen yüzleri beni her seferinde yeniden büyülüyordu.

Öğleden sonra, şehrin ruhunu daha derinlemesine anlamak için Sırbistan Ulusal Müzesi’ni gezmeye karar verdim. Burada, Sırbistan’ın tarihiyle ilgili çok değerli eserler ve sanat koleksiyonları vardı. Özellikle Moravska Okulu ve 19. Yüzyıl Sanatı bölümleri ilgimi çekti. Müzeyi gezdikten sonra, Skadarlija bölgesine doğru yürüdüm. Burası Belgrad’ın bohem mahallesi olarak biliniyor ve her köşe başı, bir sanatçının izini taşıyor gibi. Dar sokaklarda yürürken, tavernalardan gelen geleneksel müzik sesleri kulaklarıma çalındı. Bir kafede oturup, sıcak bir kahve içtim. Skadarlija, Belgrad’ın sanatsal ruhunu tamamen yansıtıyordu.

Akşam yemeği için, Zeleni Venac’ın hemen yakınındaki bir restoranda sarma (lahana dolması) ve proja (mısır ekmeği) yedim. Geleneksel yemeklerin her biri, Belgrad’ın zengin kültürünün bir parçasıydı. Yemekten sonra, şehirdeki gece hayatını keşfetmeye karar verdim. Belgrad, geceyi sabaha kadar yaşayan bir şehir olarak ünlüdür, bu yüzden gece kulüplerinin ve barlarının bulunduğu Savamala bölgesine yöneldim. Müzik, dans ve eğlence sabaha kadar devam etti.

2. Gün: Modern Belgrad ve Doğa

Ertesi sabah, Belgrad’ın modern yüzünü keşfetmeye karar verdim. Ada Ciganlija, şehre birkaç kilometre uzaklıkta, bir tatil cennetine benziyordu. Burada, nehrin kenarındaki sahilde yürüyüş yapmak, bisiklete binmek veya sadece suya girmek mümkün. Benim tercihim yürüyüş oldu. Belgrad’ın gürültüsünden uzaklaşmak, doğanın içinde kaybolmak muazzam bir deneyimdi.

Öğleden sonra, Museum of Contemporary Art’ı gezdim. Modern sanatın gücünü ve dinamizmini yansıtan bu müze, farklı dönemlere ait eserlerle zenginleşmişti. Sanat eserleri arasındaki gezintim, Belgrad’ın modern kültürüne dair farklı bir perspektif kazanmama yardımcı oldu.


Bunu takiben, şehir merkezine geri dönüp, Tasmajdan Parkı’nda biraz dinlenmeye karar verdim. Parkın ortasında bulunan St. Mark’s Church, Belgrad’ın en güzel yapılarından biriydi. Yavaşça akşam saatlerine yaklaşırken, Nikola Tesla Müzesi’ni ziyaret ettim. Tesla’nın icatları, bana bilim ve inovasyonun ötesinde bir hayal gücü sundu. Belgrad, geçmişin izlerini taşırken, geleceğe dair çok şey de vaat ediyordu.


Akşam yemeği için, Belgrad’ın ünlü balık restoranlarından birinde, taze balık ve deniz ürünleri yedim. Yemek sonrası, şehri yüksekten görmek için Avala Kulesi’ne çıktım. Buradan Belgrad’ın panoramik manzarasını izlerken, şehrin bütünsel yapısını bir kez daha hayranlıkla gözlemledim.

3. Gün: Keşif ve Dinlenme

Son günümde, Belgrad’ın tarihi dokusunu bir kez daha derinlemesine keşfetmeye karar verdim. Sabah, Aziz Sava Kilisesi'ni ziyaret ettim. Dünyanın en büyük Ortodoks kiliselerinden biri olan bu muazzam yapı, zarif iç mekanları ve devasa boyutlarıyla büyüleyiciydi. Oradaki huzurlu atmosferde, içsel bir dinginlik hissettim.

Öğleden sonra, Nikola Pašić Meydanı çevresinde dolaşarak, şehrin merkezine yöneldim. Terazije’deki tarihi binaları inceledim ve Belgrad’ın özgün mimarisine hayran kaldım. Bir kafede, geleneksel rakija içkisini yudumladım. Rakija, Sırbistan’ın vazgeçilmeziydi ve son günümde bu içkiyi tatmak, seyahatimi sonlandırmak için hoş bir yoldu.

Akşam, Belgrad’ın Bohem Bölgesi olan Skadarlija’ya dönüp, son bir akşam yemeği için birkaç tavsiye aldım. Canlı müzik eşliğinde, son akşamımı burada, şehri dinleyerek ve tadını çıkararak geçirdim.

Belgrad’da Unutulmaz Bir Seyahat

Belgrad, her köşesinde yeni bir keşif, her anında farklı bir hikaye barındıran bir şehir. Üç gün boyunca bu tarihi, kültürel ve doğal zenginlikleri keşfederken, Belgrad’ın hem geçmişini hem de modern yüzünü deneyimledim. Şehir, bana sadece bir tatil değil, bir hikaye sundu. Belgrad’dan ayrılırken, her anını, her lezzetini ve her karşılaştığım gülümsemeyi yanımda götürecektim.


Not: Mr Artifex sanal bir kişidir. Yazı içeriği yapay zeka desteğiyle oluşturulmuştur.

Yorumlar